22 Aralık 2008 Pazartesi

Death

Of işte yazmayı en büyük heyecanla beklediğim grup. Metal müziğin 'extreme' olan şeylerin sentezi olduğunu keşfetmemi sağlayan milat. Evet bu gruptan bahsederken objektif albüm yorumu gibi yapmayacağım şimdiden anlaşılıyor.

Chuck Schuldiner isimli beybabamızın, kafasında binbir türlü şey dönüyor ve nasıl dışa döksem diye kara kara düşünüyor. Sonuç olarak da Death isimli grubu kuruyor. İsminin sebebi olarak da kardeşini erken yaşta kaybetmesi olduğuna dair dedikodular dönmesine rağmen, doğru ya da yanlış gayet minimalist ama muazzam bir isim koymuş denebilir, bunu tartışmam bile. Her neyse, ben hangi şarkıyı dinlediğimde neleri hissettiğimi anlatmak istiyorum bugün aslında. Belki Death'i sadece bir efsane olarak bilip üzerine çok da eğilmemiş insanlara bir faydam olur diye düşünüyorum. Bugün bir tane şarkıdan bahsedeceğim ve bu bir dizi gibi ilerleyecek şimdiden söyleyeyim.

Cosmic Sea



Human albümünde bulunan enstrümantal bir şarkı. Death müziğinin aslında her öğesini barındıran 'korkunç' bir çalışma. Saykodeliklik var, gaz var, hüzün var, atmosfer var, yani insanın tüylerini ürpertmeye aday olan her türlü hissiyatın en extreme noktalara ulaştığı bir başyapıt olarak görüyorum. Arkadan bas gitarın inanılmaz dolduruşları, bir yandan 'biliyor musunuz ben bunu besteledikten 5 yıl sonra ölüyorum' diyen bir adamın sesi geliyormuşçasına bir sound... Korkunç gerçekten. Enstrümantal parçaların solo delisi olmasının şart olmadığını da gösteren ilginç bir eser. İnsan çok sinirli olduğu anlarda, bu parçayı biraz belleğine sokabilmişse ağlamaması için hiç bir sebep göremiyorum. 1:05 te melodinin netleştiği dilimde ışıkları kapatıp havaya doğru bakmanızı, mümkünse kafanızın da iyi olması gerektiğini ekleyerek sizi 'yuh' demeye çağırıyorum, şarkı bitene kadar da gözlerinizi açmayın.

Çok fazla şey diyemiyorum, mevzu bahis Death oldu mu olay dinleyiciye düşüyor.

Belinize kuvvet!

16 Aralık 2008 Salı

Yapmak

Bu müzik denen şeyi yapmak aslında çok kolay ama çok da zor. Bu zorluk veya kolaylık aslında tamamen kişinin ve çevresindeki insanların karakteri tarafından belirleniyor.

Ben de dahil olmak üzere çevremde bir sürü insan müzikal anlamda bir şeyler üretiyor veya üretmeye çalışıyor. Kimimiz daha güzel şeyler yazmaya kimisi ise bir başkasının çalmış olduğunu daha güzel veya kendine uyacak bir şekilde çalmaya kasarak ortaya bir ürün çıkartmaya çalışıyor ama bu üretilen şeyi biz alıp evde dolapta saklamadığımız için bu olay başka insanları da ilgilendiriyor. Sonuçta başkalarına dinletebilmek için de üretilen bir şey müzik.

Kişinin karakteri nasıl etkiliyor kendi ürettiği müziği ve onun dışa sunumunu? Şimdi öncelikle insanın duygularına ne kadar değer verdiği sorusunun cevabını verebilmek gerekiyor, çünkü duygularına biraz da olsa kulak veren bir insanın yaptığı müzik konusunda özgünlük yakalama şansı daha yüksektir, ha belki başkaları ile aynı duyguyu paylaştığı için benzer şeyler de ortaya çıkabilir ama burada biraz da üretkenlik veya hayal gücü devreye giriyor. Eğer düşündüğün şeyleri hangi şekil ve kalıplarla inşa edeceğini bilemiyorsa yazan kişi, epey sorunlar yaşayacağı aşikâr. Bunların olmaması durumunda youtube'da 240 BPM ile alternate picking yapan abiler karşımıza çıkıyor. Onlar da çok çok çok emek harcıyorlar bu yaptıkları şey için, hatta kulağa süper gelen şeyler de oluyor, ancak bunların dinlenilmesi durumunda ortaya çıkan tek şey fiziksel haz oluyor. Her neyse, kişinin duygularını nasıl işitsel öğelere dökebildiğini öğrendiğini farz edelim, çünkü asıl konuya değinmek istiyorum.

Müzik, senin üretip başkalarına dinlettiğin bir ürün. Bu durumda bu müziği o insanlara nasıl ulaştırdığın sorusu önemli. Öncelikli olarak çoğumuzun yaptığı veya yapmayı planladığı gibi çevremize dinletiriz, ancak... Çevremizdekiler iyi arkadaşlarımız olabilirler ama iyi birer dinleyici veya objektif bakmayan insanlar olabilir, hatta genellikle öyledir. Hele yaptığınız ürünü dinleyen arkadaşınız da sizin gibi müzisyense durum gittikçe zorlaşır. Çünkü yaptığınız A bestesini arkadaşınıza dinlettiğinizde alabileceğiniz tepkiler şu yönde olacaktır: 'Şuna çok benzemiş' , 'burası olmamış' gibi... Yani olmayanlar şeylerden bahsedilir. Olan şeylere bir sıfat konulmaz ve mesela hızlı davulun olmadığından bahsedilir. Evet davul hızlı değildir, çünkü davulcu hızlı çalmak istememiştir, bu kadar basittir. Ancak yorum yapmak ile eleştiri yapmak arasında ciddi farklar olduğundan haberdar değildir amatör müzisyen arkadaşlar. Kimisi zamanında böyle yapıp kendisine yapıldığında uslanır, kimisi başından beri nasıl yorum yapılacağını bilir ama kimisi de her daim bok atmaya devam eder. Kısacası sıkıcıdır. Herkese dinleteyim derken sinir bozmamak gerekir. Neyse fazla somut bahsettim bu durumdan. İnsanlarla bazı konuların ciddi olarak paylaşılması gerektiğine inanıyorum. Kızılay'da bi grubu izlerken, iki notayı yanlış basan adama böm böm bakmaktansa, onların da amatör müzisyen olduğunu unutmadan, birazcık da olsa 'olur öyle' diyebilmek lazımdır. Çünkü rock veya metal müzik, az veya çok ego sahibi olan insanların yaptığı bir müziktir ve kimse sahnede büyük hatalar yaptığına inanmak istemez.

Ama gerçek hiç de böyle değildir. Özellikle Türkiye gibi bir yerde metal müzik yapmaya çalışıyorken X isimli grubun gitaristinin ne kadar kazma olduğundan bahsedip zaten az miktarda olan metal grupları arasında saçma sapan gerginlikler oluşturmaktansa diyalog kurup hep beraber sahne alıp herkesin daha fazla deneyim kazanması için fırsatlar oluşturulması gerektiğine inanmaktayım.

Genelde gruplardan şarkılar tavsiye etmeye çalışıyorum. Bu sefer amatör müzikten bahsettim, yerli amatör ve aynı zamanda arkadaşlarımın grubu olan Odien'in online olan demosunu öneriyorum, ben ilginç ve güzel buluyorum. www.myspace.com/odienband adresinden dinleyebilirsiniz.

Bu haftasonu da Perseverance grubumla İstanbul Dorock'ta 20 Aralık saat 22:00'de sahne alacağımdır, haberiniz olsundur.

10 Aralık 2008 Çarşamba

Birkaç Albüm

Ehem, merhabalar. Aslında bu yazıyı yazmayacaktım ama geçen gün Akmar Pasajı'nda Büşra arkadaşımla Hammer Müzik'e girince öylesine CD'lere bakarkene karşılaştığım ve bu anın bir daha olmayacağına beni inandıracak kadar ender bulunan iki albümü bulunca o albümlerden bahsetmeye, ek olarak da, hazır albüm anlatma işine girmişken yakın zaman dilimi içerisinde karşımıza çıkacak olan Kreator - Hordes of Chaos albümünden de bahsetmek istedim.

Akmar'da aldığım CD'lerden biri tee 1993'te albümünü çıkarmış, Death'in Human albümünde çalmış iki deneysellik hastası elemanın (Paul Masvidal ve Sean Reinert) grubu Cynic'i anlatmak istiyorum öncelikle. Bu Focus isimli albüm 8 adet parça içeriyor ve 36:12 gibi kısa bir süresi var. Nicelik bakımından bu kadar kısa gözükmesine rağmen daha ilk şarkı olan Veil of Maya'nın ilk vokalini duyduğunuzda, ki bu üçüncü saniyeye falan denk gelmekte, epey ilginç bir çalışma ile karşı karşıya kalacağınızı tahmin ediyorsunuz. Arkada gitar synthesizerları ile desteklenmiş efektler, robotik diye tabir edebileceğim bir vokal, jazzy ve funky akorların distortion ile süper birleşmesi ve efort drumming tabirinin dışında bir metal davulculuğu görüyoruz. Kısacası farklı bir şey... Derken her şey susuyor, gitarlar clean'e geçiyor ve 30 saniyelik bildiğimiz caz müzik devreye giriyor. Şarkıların akışı genel de bu şekilde gidiyor, ve betimlemelerimden de anlaşılacağı üzere alışması ve sevmesi kolay olmayan bir müzik. Ama metal müziğin içine bu kadar çok değişkenin sıkıştırılabilmesi pek de kolay olan bir iş değil ve kompozisyon olarak cidden beyin sıvısını akıtırcasına çalışmış adamlar topluluğu ile karşı karşıya olduğunuzu söyleyebilirim. Grup bu 1993 Focus albümünden sonra yıllarca bir şey yapmadılar sadece Norveç'te ve hatırlamadığım birkaç yerde daha konser verdiler ve bu konserlerde yeni bir şarkı çaldılar hep. Acaba yeni albüm mü derken, tam 15 yıl sonra ikinci bir albüm Traced in Air çıktı. TiA aynı konsept üzerinden gidiyor ama kendini tekrar eden bir albüm değil. İş daha da ileriye gitmiş ve saykodelik bir metal müzik çıkıyor karşımıza. Kısacası edinip biraz kafa yorarak dinlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Kompozisyonal anlamda da ders kitabı niteliğinde iki albümü var adamların.

İkinci aldığım albüm ise yine avantgarde bir grubun ( Atheist ) başyapıt albümü olan Elements. İçinde 12 adet elementlere ithafen beste bulunduran bu grup da caz esintilerini daha bir florida death atmosferine sokmuş bir grup. Death metal camiasının en yetenekli isimlerinden Kelly Sheafer'ın gitar vokalliği üstlendiği bu grup samba'dan modern caza kadar tüm tarzları vahşi metale uydurmuş ve bana göre çok başarılı sonuçlar almış. Fusion'ın da etkisi olduğunu unutmamak gerekir diye düşünmekteyim. Dikkati çeken 2 şarkının ismini vermem gerektiğini düşünüyorum yoksa grup en baştan yorucu gelebilir: Fire ve Green. Fazla bir şey diyemiyorum bu grup için gerçekten, çünkü kafa olmak için saykodelik 25 dakikalık su sesi efektli müzikler dinlemekten çok daha derin etkileri olabilen bir müzik yapıyor Atheist. Dinleyin len!

Girişte bahsettiğim gibi bir de Kreator'n Hordes of Chaos'undan bahsedeyim. 19 Ocak 2009'da raflarda yerini alacak olan albümde Metallica'nın yaşadığı eskilere dönerken ne oldum delisi olma durumu yok. Zaten Kreator'un kronolojik olarak yaşadığı bir sorun yok çünkü orijini daha stabil olan bir grup. Hordes of Chaos Violent Revolution ve Enemy of God karışımı bir albüm gibi olmuş, tonlar daha old-school, vokaller daha death, atmosfer de bir o kadar karanlık. Albüme adını veren şarkıdaki o kaos hissiyatını yaşattığı kesin Mille Petrozza'nın. Bas gitarlar her Kreator dinlemeye başlayan insanın düşündüğü gibi yok gibi ancak eksikliğinde nelerin olmadığını görmek için sanırım canlı görmek veya yüzlerce kez dinlemek gerekir diye düşünüyorum. Bu durum kötü bir özellik oluşturmuyor, çünkü anlamak için mücadele etmenizi isteyen albümler bana göre metal müziğin karakterini sağlamlaştıran bir süreç. Bu yüzden Hordes of Chaos yine başarılı bir albüm.

Benden şimdilik bu kadar... Dinleyip yorumda bulunursanız, ya da küfür bile etseniz ne ala... Belinize kuvvet.

8 Aralık 2008 Pazartesi

Metal

Genel olarak dinlediğim ve gelip geçici heves sınıfında tutmadığım bir müzik türünden başlayarak bir girizgah yapmayı düşündüm. İleri vakitlerde üzerinde kafa yormuş olduğum ve kafa yormakta olduğum müzik türleri hakkında da konuşacağım, ancak önceliği çocukluk aşkım olan ve beni etkisine alan şeyden, metalden bahsetmek istiyorum.

Evet, metal müzik hep bazı klişelerle tanımlandı kimisi doğru kimisi yanlış, kimisi göreceli dedi bu yargılara. İngilitere'de çalışan metal işçilerinin isyanının müzikal açılımı dediler, melodisi olmayan müzikten bıkanları çığlığı dediler, satanik ritüellerin estetik dışavurumu dediler, dediler de dediler. Benim bakış açım, bu müziğin bir şeyin sonucu imiş gibi tanımlamayı biraz kolaya kaçmak şeklinde görüyor bu tanımları. Metali yapan insanlar belki bir şeylerden etkilenip onları biriktirip sonra bir şekilde müzikle patlatmış olabilir, ama ben bunun tek gerçeklik olduğuna inanmıyorum ve aralarında diyalektik olduğunu düşünüyorum.

Şöyle ki; metal müziğe önayak olmuş insanlar müziği zaten önceden dinlemekte olan insanlar idi ve müzikte bir şeylerin uç noktada olması gerektiği ve bazı değerlerin diğer ögelere göre daha ön planda olması gerektiğine inanıyordu. Bu belki biraz bencil, biraz egosit bir yaklaşım olabilir, ama bunu bir şeyi yaptın mı ya tam yap ya da hiç yapma mantığına da oturtabiliriz. Müzikle uğraşan ve veya dinleyen insanlar artık gitar çalan kişinin tam duygu yoğunluğu sözlerle anlatılamayacak yerlere geldiğinde tarz kaygısı yüzünden akor basmaya devam eden gitaristlerden sıkıldı, çünkü o belirsizlik bu insanların içini kemirmeye başlıyordu. Aynı şekilde insanlar hayatlarında oluşan başka belirsizlikleri de görünce bunun farkına vardılar ve bunu yansıtabilecekleri en anlamlı ortamın müzikte olduğunu gördüler. Böyle gören insanlar zaten Deep Purple'ı, Black Sabbath'ı kurdular ve bu kökler beni buradan alıp bambaşka şeyleri dinlememe sebebiyet verdi.

Bu sosyal görüşümü sadece metalin ortaya çıktığı zamanlardaki müzisyenler ve dinleyiciler için söyleyebilirim. Ne yazık ki demiyorum, sürecin böyle işlediğine inandığımdan sebep... Metal müziğin günümüz toplumunda üzerine yapıştırılan veya kendi taktığı sıfatlar arasında 'isyan' ilk zamanlardaki gibi en üst sırada yer almamakta. Sosyalist bir bakış açısı gibi gelebilir belki (ama sosyalist değilim hehe) ama küreselleşmiş dünyada sorunlar gittikçe evrensel sıfatlar kazandıkça, bireyler üzerine düşen yükü biraz daha hafif görmeye başlayıp, egoya daha fazla yönelik niteliklerle yaptıkları işi icra etmeye başladılar. Metal de böyle oldu, hem dinleme hem de üretme anlamında... Bunu biraz gruplardan giderek anlatmak isterim.

Deep Purple gerçekten eski bir grup ve 'bana' göre metal müziğin karakterinde çok önemli bir yere sahip. Bu grubun sevenleri şimdi orantı olarak çok daha fazla. Eskiden de seveni çok fazla idi ama şu anki gibi bir fenomen olma durumu söz konusu değil. Orta yaşlı gruplardan pek de büyük bir çoğunluk biz Deep Purple'dan etkilendik demez, ancak son zaman çıkan veya parlayan grupların çoğu (bkz. Opeth, Dream Theater, Symphony X, Dark Tranquillity) sağlam bir Deep Purple geçmişine sahiptir. Ama niye? Deep Purple zamanının çok ötesinde bir progressive müzik yapmış. 3 dakikalık klavye soloları, gitarlar ve klavyenin çift melodileri... Az önce belirttiğim daha egoist müzik yaklaşımının gözüktüğü bir müzikti kısaca.

Etkilenmişliğin yanında bir de kökten bir bakış açısı var ki bu pek değişmiyor müziği özellikle yapan bireylerde. Her sanatçının bir çizgisi oldu, olmalıdır da... Bireylerin bilinçaltında, 'sanat için sanat' diye bağıran bir ses olduğuna inanıyorum ve bu müziğin karakterini yansıtıyor. İşte bu kısım ne o ekonomik krizlerde, ne de küreselleşmeden nasbini alıyor. Bazı insanlar da metal müziği kendine amfide ton çekerken kulağını tam kıvamında okşayan sesi bulduğunda aldığı tonla gitar çalmak olarak görüyor kimisi ise trampete sert vurduğunda tüylerinin diken diken oluşunu hissettiğinde metal yapmaya karar veriyor. Sanırım metal müziği diğerlerinden biraz farklı kılan bu. Çalarken yapılan hareket veya dönüşümlerin verdiği fiziksel haz metal müziği biraz daha güdüsel, sonuç olarak da biraz daha doğal bir müzik olarak tanımlattırıyor.

Metal müzik ilginç bir derya... İnsanların tahmin ettiğinden çok daha fazla yere götürebiliyor. Demek istediğim yelpazeyi aşağıya yazacağım 3 şarkı ile belirtmek ve yazımı noktalamak isterim.

Kreator - Enemy of God
Cynic - Evolutionary Sleeper
Death - Cosmic Sea

Haydin iyi geceler.

Siftah

Blog deneyimine ilk adımımı atmış bulunuyorum. Daha önce elime kalem aldığımda veya Microsoft Word'ün başına oturduğumda neleri yazıyorsam yine onları yazmaya devam edeceğim, ama daha önce yazdığımı dışarıla pek paylaşmadığım ileride nelerin görüleceğini biraz açıklamam gerekir diye düşünüyorum.

Yaptığım eylemlerin çok büyük bir yüzdesinin sebebi veya sonucu olan müzikle ilgili şeyler yazacağım. Ama müzikle ilgili ne yazacaksın, sevdiğin grupların şarkılarına methiyeler mi düzeceksin diye soruyorsanız meselam, cevabım hayır olacaktır. Her yazışımda bir müzik tarzı, bir yabancı ve bir yerli grup ile ilgili bir şey yazmadan kalkmamayı planlıyorum. Ek olarak, yazdığım tarih içerisinde kayda değer (illa iyi olması gerekmiyor) bir albüm çıkmış ise onunla ilgili analizlerimi (çok resmi oldu ama) buraya yansıtma planları içerisindeyim, ya da o vakit bir konserde bulunmuş isem konserle ilgili her olayı kendi bakış açımla yorumlayıp paylaşıma sunma niyetindeyim.

Tek olay müzik olmayacak, elbette arada aşktan, insan ilişkilerinden bahsedeceğim, insanların ne kadar kahpe olduklarından falan....

Şaka tabi, günlük yazma niyetinde değilim. Üzerinde en çok bilgi sahibi olduğum ve hakkında konuşmaktan zevk alan ve gurur duyan bir birey olarak sizlere nacizane bilgimi sunmak niyetindeyim.

Müzik konusunda bugüne kadar bilgi birikimimde katkı sağlayan benim gibi müzikle uğraşan tüm arkadaşlarıma, gitarı elime tutuşturan anneme, ve hala bir mensubu olduğum ve mensubu olmaktan vazgeçmeyi düşünmediğim ODTÜ Müzik Toplulukları'na teşekkürlerimi iletiyorum....